Akıllı Ulaşım (Smart Mobility), teknolojiyi ve yenilikçi çözümleri kullanarak, şehirlerdeki ulaşımı daha verimli, sürdürülebilir ve kullanıcı dostu hale getirmeyi amaçlayan bir yaklaşımdır. Dijital araçlar ve veri kullanımını entegre ederek, trafiğin akışını optimize eder, çevreye olan etkileri azaltır ve ulaşım deneyimini iyileştirir.

Akıllı ulaşım, gerçek zamanlı trafik yönetimi, paylaşımlı ulaşım platformları ve elektrikli/otonom araçlar gibi çözümler içerir. Bu sistemler, ulaşım hizmetlerinin daha iyi koordine edilmesini sağlar ve şehirlerdeki toplu taşıma, bisiklet ve yürüyüş gibi sürdürülebilir ulaşım seçeneklerini teşvik eder. Ayrıca, ulaşım hizmetlerinin tek bir platform üzerinden sunulduğu Bir Hizmet Olarak Hareketlilik (MaaS) gibi uygulamalarla, farklı ulaşım modlarını sorunsuz bir deneyim haline getirir.

Akıllı ulaşım, İstanbul’un Sürdürülebilir Kentsel Ulaşım Planı (SKUP) ile uyumlu bir şekilde, özel araç bağımlılığını azaltmayı, karbon salınımını düşürmeyi ve şehirdeki hava kalitesini iyileştirmeyi hedefler. Bu yenilikçi yaklaşım hem çevre dostu çözümler sunar hem de şehrin yaşam kalitesini artırır.

Bir Hizmet Olarak Hareketlilik (MaaS), otobüs, tren, araç paylaşımı ve bisiklet kiralama gibi birden fazla ulaşım seçeneğini tek ve kullanımı kolay bir dijital platforma entegre eden dönüştürücü bir yaklaşımdır. MaaS, tek bir uygulama aracılığıyla sorunsuz planlama, rezervasyon ve ödeme sağlayarak kullanıcı rahatlığını artırır ve verimli seyahati teşvik eder. Bu sistem, çeşitli, çevre dostu ulaşım modlarının kullanımını teşvik ederek, kişisel araçlara olan bağımlılığı azaltarak ve genel karbon emisyonlarını düşürerek sürdürülebilir hareketliliği desteklemektedir. MaaS, daha akıllı, daha çevreci kentsel ulaşım çözümlerinin yaratılmasında kilit bir oyuncudur.

Dirençlilik, sistemlerin, şehirlerin veya toplulukların ani şoklara ve uzun vadeli streslere karşı dayanma, toparlanma ve uyum sağlama yeteneğini ifade eder. Bu, doğal afetler, iklim değişikliği ve ekonomik krizler gibi beklenmedik olaylarla başa çıkabilmeyi içerir. Sürdürülebilir şehircilikte, dirençlilik, şehirlerin bu tür zorluklara karşı hazırlıklı olmasını ve hızla toparlanabilmesini sağlamak anlamına gelir.

Birleşmiş Milletler ve Avrupa Komisyonu gibi uluslararası kuruluşlar, dirençliliği sürdürülebilir kalkınmanın temel bir unsuru olarak görür. Bu, şehirlerin altyapılarını güçlendirmelerini, riskleri azaltmalarını ve gelecekteki değişimlere uyum sağlama kapasitelerini artırmalarını içerir.

İstanbul’un sürdürülebilir kentsel ulaşım hedefleri çerçevesinde dirençlilik, ulaşım sistemlerinin hem ani olaylarla (örneğin, aşırı hava koşulları) hem de uzun vadeli zorluklarla (nüfus artışı, kaynak kıtlığı) başa çıkmasını sağlayacak önlemleri kapsar. Güçlü altyapı yatırımları, çeşitlendirilmiş ulaşım seçenekleri ve akıllı teknolojilerle desteklenen dirençli bir ulaşım sistemi, şehrin işlevselliğini ve vatandaşların refahını korumak için kritik öneme sahiptir.

Düşük Emisyon Bölgeleri (LEZ), şehirlerde hava kirliliğini azaltmak amacıyla belirli araçların girişinin kısıtlandığı veya yasaklandığı alanlardır. Yüksek düzeyde kirletici emisyon salan araçlar, bu bölgelere giremez ya da ek ücret ödeyerek giriş yapabilir. Bu uygulama, daha temiz ve çevre dostu araç kullanımını teşvik ederek, hava kirliliğinin insan sağlığı ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmayı amaçlar.

Avrupa’da yaygın olarak kullanılan düşük emisyon bölgeleri, özellikle sürdürülebilir kentsel ulaşım ve hava kalitesini iyileştirme hedefleri doğrultusunda hayata geçirilmiştir. Bu bölgeler, motorlu taşıtların neden olduğu zararlı emisyonları azaltırken, şehirlerde daha temiz hava ve sağlıklı bir yaşam ortamı sunar.

LEZ uygulamaları, elektrikli veya hibrit araçlar gibi daha çevreci araçların kullanımını teşvik eder ve insanları toplu taşıma, yürüyüş ve bisiklet gibi daha sürdürülebilir ulaşım alternatiflerine yönlendirir. Bu sayede şehirler hem çevreye hem de insan sağlığına daha duyarlı hale gelir, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir adım atılmış olur.

Erişilebilirlik, her bireyin, yaşı, fiziksel durumu veya sosyoekonomik durumundan bağımsız olarak, temel hizmetlere, fırsatlara ve çeşitli noktalara kolayca ulaşabilmesi anlamına gelir. Kentsel ulaşımda erişilebilirlik, herkesin toplu taşıma, güvenli yaya ve bisiklet yollarına eşit şekilde erişebilmesini sağlar. Özellikle engelli bireyler, yaşlılar ve diğer hassas grupların ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulması büyük önem taşır.

Bu kavram, sürdürülebilir kalkınmanın temel bileşenlerinden biridir ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) ile Avrupa Komisyonu’nun kentsel ulaşım politikalarında da vurgulanmaktadır. Erişilebilirlik, sadece ulaşım hizmetlerinin varlığıyla sınırlı değildir; aynı zamanda bu hizmetlerin güvenli, uygun maliyetli ve her birey tarafından kullanılabilir olmasını gerektirir.

Sürdürülebilir Kentsel Ulaşım Planı (SKUP) kapsamında erişilebilirlik, şehirlerde herkesin rahatça hareket edebileceği entegre ulaşım ağlarının oluşturulmasını hedefler. Bu sayede sosyal eşitsizlikler azaltılır, yaşam kalitesi yükseltilir ve İstanbul gibi büyük kentler herkes için daha yaşanabilir hale getirilir.

Karbon Ayak İzi bir kişinin, kurumun veya şehrin faaliyetleri sonucunda atmosfere salınan toplam sera gazı miktarını ifade eder. Genellikle ton cinsinden ölçülen bu değer, günlük yaşamda kullandığımız enerji, ulaşım şekillerimiz, tüketim alışkanlıklarımız gibi birçok faktörden etkilenir. Karbon ayak izinin büyüklüğü, iklim değişikliğine ne kadar katkı sağlandığını gösterir.

Karbon ayak izinin azaltılması, sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliği ile mücadelede kilit bir unsurdur. Birçok uluslararası kuruluş, özellikle Birleşmiş Milletler ve Avrupa Komisyonu, karbon ayak izini azaltmaya yönelik hedefler belirlemektedir.

Kentsel ulaşımda, bireylerin ve şehirlerin karbon ayak izi büyük oranda kullanılan ulaşım araçlarına bağlıdır. Fosil yakıtlı araçlar, toplu taşıma, yürüyüş veya bisiklet gibi alternatiflere göre çok daha fazla karbon salınımına neden olur. İstanbul SKUP, toplu taşıma sistemlerini güçlendirerek, yürüyüş ve bisiklet yollarını yaygınlaştırarak ve çevre dostu ulaşımı teşvik ederek şehrin karbon ayak izini düşürmeyi hedeflemektedir. Bu sayede, İstanbul daha temiz, sağlıklı ve yaşanabilir bir şehir olacaktır.

Karbon emisyonları, öncelikle insan faaliyetlerinden kaynaklanan karbondioksitin (CO₂) atmosfere salınmasıdır. Başlıca kaynaklar arasında enerji için kömür, petrol ve gaz gibi fosil yakıtların yakılması, Dünya’nın CO₂ emme kabiliyetini azaltan ormansızlaşma, çimento üretimi gibi endüstriyel süreçler ve bazı tarımsal uygulamalar yer almaktadır. Bu emisyonlar ısıyı atmosferde hapsederek küresel ısınmaya, aşırı hava olaylarına ve çevresel hasara katkıda bulunur. Sürdürülebilir ulaşım planlarının yardımıyla da karbon emisyonlarının ele alınması ve azaltılması, iklim değişikliğinin hafifletilmesi ve gezegenimizin geleceğinin güvence altına alınması için çok önemlidir.

Kentsel Isı Adası (Urban Heat Island- UHI), şehirlerin çevresindeki kırsal alanlara göre daha yüksek sıcaklıklara sahip olmasına neden olan bir olgudur. Şehirlerdeki binalar, yollar ve diğer altyapılar, güneşten gelen ısıyı emip depolar ve bu malzemeler doğal ortamlar gibi ısıyı geri yansıtmaz. Özellikle beton, asfalt ve metal yüzeyler, güneş ısısını gün boyu toplar ve gece boyunca serbest bırakır, bu da şehirlerde sıcaklığın yüksek kalmasına yol açar.

Bu etkideki en önemli faktörlerden biri, şehirlerdeki yeşil alanların azalmasıdır. Ağaçlar ve bitki örtüsü, buharlaşma yoluyla havayı doğal olarak soğutur. Ancak şehirleşmenin artmasıyla birlikte, bu doğal soğutma mekanizması kaybolur. Aynı zamanda, yoğun enerji kullanımı da kentsel ısı adası etkisini artırır. Özellikle klima gibi cihazların sürekli kullanımı, atık ısı üretir ve şehirlerin sıcaklıklarını daha da yükseltir.

Kentsel Isı Adası etkisi, şehirlerde ciddi sonuçlar doğurabilir. Artan enerji tüketimi, daha fazla klima kullanımı ve elektrik talebini beraberinde getirir, bu da enerji altyapısı üzerinde baskı yaratır. Ayrıca, sıcaklıkların artmasıyla sağlık riskleri de yükselir, özellikle yaşlılar ve çocuklar gibi hassas gruplar için sıcaklığa bağlı hastalıklar yaygınlaşır. Bunun yanında, yüksek sıcaklıklar hava kirliliğini de kötüleştirir, çünkü ısı, ozon gibi kirleticilerin artmasına yol açar.

Bu olumsuz etkileri azaltmak için, şehir planlamasında yeşil alanların artırılması, yansıtıcı çatı malzemelerinin kullanılması ve binaların daha iyi yalıtılması gibi sürdürülebilir çözümler önem kazanıyor. Bu adımlar, şehirlerin ısıyı daha az tutmasını sağlarken, iklim değişikliği ile mücadele ve iklim uyumu stratejilerinin bir parçası olarak, şehirleri daha dayanıklı ve yaşanabilir hale getirir.

Mikro mobilite, kentsel ortamlarda kısa yolculuklar için tasarlanmış küçük, hafif ulaşım seçeneklerini ifade eder. Bu kategori elektrikli scooterlar, bisikletler (hem geleneksel hem de elektrikli) ve elektrikli kaykaylar gibi araçları içerir. Bu ulaşım türleri çeşitli avantajlar sunmaktadır: kısa mesafeleri verimli bir şekilde kullanarak trafik sıkışıklığını azaltmaya yardımcı olurlar, elektrikli yapıları nedeniyle genellikle daha düşük çevresel etkiye sahiptirler, araba sahipliğine kıyasla uygun maliyetlidirler ve hızlı işe gidip gelme ve son mil bağlantıları için kolaylık sağlarlar. Modern kentsel ulaşım stratejilerinin önemli bir unsuru olan mikro mobilite, daha verimli, sürdürülebilir ve yaşanabilir şehirlere katkıda bulunmaktadır.

Net sıfır emisyon, atmosfere salınan sera gazlarının, doğal yollarla veya teknolojik yöntemlerle geri çekilmesiyle dengelendiği durumu ifade eder. Net sıfıra ulaşmak, bir şehir, ülke veya kuruluşun karbon salımını en aza indirmesi ve kalan salımları ormanlaştırma veya karbon yakalama gibi yöntemlerle dengelemesi anlamına gelir.

Bu kavram, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında, Paris Anlaşması gibi uluslararası çerçevelerle desteklenmektedir. Amaç, küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelerin 2°C üzerine çıkarmamak, tercihen 1,5°C ile sınırlamaktır. Net sıfır emisyon hedefine, özellikle 2050 yılına kadar ulaşmak, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini önlemek için kritik öneme sahiptir.

Kentsel ulaşım bağlamında, net sıfır emisyon hedefi; temiz enerjiyle çalışan elektrikli araçlara geçiş, yürüyüş ve bisiklet gibi aktif ulaşım modlarının teşviki ve toplu taşıma sistemlerinin iyileştirilmesi ile sağlanır. Bu yaklaşım, sadece karbon ayak izini azaltmakla kalmaz, aynı zamanda şehirlerde hava kalitesini iyileştirir ve daha sağlıklı bir yaşam sunar.

Sağlıklı Sokaklar kavramı, insan sağlığını ön planda tutan, erişilebilir, güvenli ve keyifli şehir alanları oluşturmayı hedefler. Bu yaklaşım, yaya ve bisiklet yollarının yaygınlaştırılmasını, toplu taşımanın tercih edilen ulaşım yöntemi haline getirilmesini amaçlar. Özel araç kullanımını azaltarak hem şehirdeki yaşam kalitesini artırır hem de sağlıklı bir yaşam tarzını teşvik eder.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Londra Ulaşım Dairesi (TfL) gibi kuruluşlar tarafından desteklenen bu yaklaşım, şehirlerdeki hava kirliliği, hareketsiz yaşam ve trafik kazaları gibi sağlık sorunlarını azaltmayı hedefler. Sağlıklı Sokaklar, sürdürülebilir kentsel mobilite anlayışının bir parçası olarak, şehirleri daha güvenli, yeşil ve erişilebilir hale getirmeyi amaçlar.

Bu kavramın temel prensipleri arasında temiz hava, güvenli geçişler, gölgelikli dinlenme alanları, trafik gürültüsünün azaltılması ve sosyal toplanma alanlarının teşviki yer alır. Her yaş ve yetenekten bireylerin, özellikle çocuklar, yaşlılar ve engellilerin sokakları rahatlıkla kullanabilmesi önceliklidir. Sağlıklı Sokaklar, hem çevresel etkileri azaltarak sürdürülebilir bir şehir yaratmaya hem de şehir sakinlerinin fiziksel ve zihinsel sağlığını iyileştirmeye katkıda bulunur.

Şehir planlamasında stratejik planlama, şehirlerin uzun vadede büyümesine ve gelişmesine rehberlik eden ileri görüşlü bir yaklaşımdır. Gelecek için ortak bir vizyon belirlemeyi, mevcut zorlukları analiz etmeyi ve sürdürülebilir ve yaşanabilir bir kentsel çevre yaratmak için belirli hedefler oluşturmayı içerir. Paydaş katılımı ve uygulanabilir planlar aracılığıyla stratejik planlama, şehirlerin ekonomik kalkınma, toplum ihtiyaçları ve çevresel sürdürülebilirlik arasında denge kurmasına yardımcı olur. Politikaları ve projeleri dikkatli bir şekilde koordine ederek, şehirler değişen koşullara uyum sağlayabilir ve sakinler için daha yüksek bir yaşam kalitesi sağlayabilir.

Sürdürülebilirlik, bugünün ihtiyaçlarını karşılarken gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan hareket etmeyi ifade eder. Birleşmiş Milletler’in tanımına dayanan sürdürülebilir kalkınma kavramı, çevresel, sosyal ve ekonomik boyutları dengelemeyi amaçlar. Bu yaklaşım, hem insanların hem de gezegenin uzun vadeli refahını sağlamayı hedefler.

Sürdürülebilir kentsel ulaşım, çevresel etkileri azaltan, yaşam kalitesini artıran ve herkese eşit ulaşım fırsatları sunan sistemler oluşturmayı ifade eder. Avrupa Komisyonu gibi küresel kuruluşların desteklediği bu yaklaşım, toplu taşıma, bisiklet ve yaya yollarını önceliklendirerek fosil yakıtlara bağımlılığı azaltır.

Sürdürülebilir kentleşme çerçevesinde, bu sistemler yeşil altyapı, enerji verimliliği ve akıllı arazi kullanımıyla entegre edilir. Amaç, uzun vadede hem çevreyi koruyan hem de sosyal açıdan kapsayıcı, yaşanabilir şehirler inşa etmektir.

Yenilenebilir enerji, sürekli yenilenen ve sürdürülebilir olan güneş ışığı, rüzgar ve su gibi doğal kaynaklardan yararlanır. Bu temiz kaynakları kullanarak sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltabilir ve iklim değişikliğiyle mücadele edebiliriz. Yenilenebilir enerjinin elektrikli toplu taşıma ve bisiklet paylaşım programları gibi sürdürülebilir mobilite çözümlerine entegre edilmesi, daha yeşil bir geleceği destekler ve kentsel yaşanabilirliği artırır. Yenilenebilir enerjiyi benimsemek, çevre dostu ulaşım sistemleri oluşturmak ve sürdürülebilirliği ilerletmek için çok önemlidir.

Yeşil Altyapı doğa tabanlı çözümler sunarak şehirlerdeki çevresel, sosyal ve ekonomik faydaları artıran doğal ve yarı-doğal alanları kapsayan bir sistemdir. Parklar, yeşil çatılar, şehir ormanları, ıslak alanlar ve yağmur suyu yönetim sistemleri gibi unsurları içerir. Yeşil altyapı, ekosistemleri koruyarak şehirlerin iklim değişikliği ile mücadele etmesine, su baskınları gibi çevresel sorunlarla başa çıkmasına ve hava kalitesini iyileştirmesine yardımcı olur.

Avrupa Komisyonu ve Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlar tarafından vurgulanan bu kavram, şehirlerin daha sürdürülebilir ve yaşanabilir hale gelmesi için doğanın gücünden yararlanır. Yeşil altyapı, iklim değişikliğine uyum ve karbon salınımının azaltılması süreçlerinde kritik bir rol oynar.

İstanbul’da sürdürülebilir ulaşım çerçevesinde, yeşil altyapı; yaya yolları, bisiklet yolları ve yeşil koridorlar gibi doğa dostu ulaşım ağları oluşturarak hem şehirdeki ulaşımı çevreyle uyumlu hale getirir hem de vatandaşlar için daha sağlıklı ve keyifli bir yaşam alanı sunar.

Paylaşılan Dokümanlar